|
30 Ekim 1922 Pazartesi günü, TBMM'de, son sadrazam Tevfik Paşa'nın M.Kemal Paşa'ya özel, Meclis Başkanlığı'na resmi olarak yazdığı iki yazı, genel görüşme konusu olur. O gün konuşan milletvekillerinin (Efendi ve Hoca diye anılacak olanlar, din bilginleridir), Vahidettin, saltanat ve İstanbul hükümetleri hakkındaki kanı ve düşüncelerini özetle ve sadeleştirerek aktaracağım..
Rasih Hoca (Kaplan, Antalya): "O tahtta oturan kimsenin (Vahidettin) cani olduğunu bilemiyorduk. Evet canidir! Çünkü bunca kıyım yapan Yunan ordusu, kendini yıllarca Halife ordusu diye tanıttı; düşman bu propagandayı yaparken o, bir beyanname ile olsun, 'Yunan ordusu neden Halife ordusu oluyormuş?' demek cesaretini gösteremedi. İslam alemi kör değil. Durumu görmüş, temsilcilerini İstanbul'a değil, Ankara'ya göndermiştir. (dipnot : Ankara'da Afganistan, Azerbaycan ve İran büyükelçilikleri, Buhara temsilciliği vardır.) Milletin aleyhine hareket eden bu kişiler haindir!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.272)
Hüseyin Avni (Ulaş, Erzurum): "Türkiye halkı geçmişteki sisteme isyan etmiştir. Tevfik Paşa makam-ı hilafetten bahsediyor! Makam-ı hilafet nerede? Vahidettin, bacağı kırılsaydı da saltanat şûrasında Sevres Andlaşması'nı kabul için ayağa kalkmasaydı. Tevfik Paşa 'Ankara ile Bab-ı Âli arasında hakiki bir ikilik yoktur' diyor. Evet yalnız Bolu hadisesi (isyanı), Konya hadisesi vardır. (Gülmeler, Yozgat hadiseleri sesleri) Sevres'i imza eden Bab-ı Âli değil mi? Tevfik Paşa sadrazam sıfatını kullanmak için hangi mühürü kullanıyor? O mühürü kimden almıştır? (Vahidettin'den sesleri) O mühür benim memleketimin, malikâne gibi zorla gasbedilmesi sonucu kullanılan cinayet mühürüdür. O mühür milletin idam kararını mühürledi. Sevres Andlaşması üzerinde duruyor. Hilafet perdesi altında, saltanat cinayetlerine kadar kapı açmalarına, memleketi altüst edecek bir hale düşürecek yasa dışı sıfatlar takınmalarına, TBMM hiçbir zaman fırsat vermeyecek.. (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.274-275)
Rıza Nur (Sinop): "Türk milleti, üç yıl önce TBMM'yi toplayarak kararını vermiştir: Hakimiyet milletindir. O halde Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, yerine genç ve milli bir Türkiye devleti kurmuştur ve bütün hakimiyet ondadır. (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.278)
K.Karabekir Paşa (Edirne): "Kötü ruhlar (aslı: ervah-ı habise) gibi karşımıza çıkan bu adamlar, İstiklal Savaşı'nın başlangıcında, doğudaki en uzak köşelere kadar fesat ellerini salmasalardı, hatta benim birliklerimin, karargâhımın içine kadar Ferit Paşa mel'unu zehirli mektuplar göndermemiş olsaydı, bu şerefli günlere iki yıl önce kavuşurduk. Bunlar idrakten, vicdandan yoksun birtakım insanlar... TBMM'nin kesin emriyle ve ilk fırsatta, İstiklal Mahkemesi ile bu adamlara gereken işlemi yapalım. Tevfik Paşa, 'eğer Bab-ı Âli barış konferansına gitmezse, bunun İslam aleminde büyük etki yapacağını' yazıyor. Genel Savaşta cihad ilan edilmiş iken, kendi şahsım adına ve kumandan olarak söylüyorum, gerek Çanakkale'de, gerek Irak'ta sürekli İslam askerleri ile savaşmak zorunda kaldım. Halbuki bugün, İstiklal Muharebesini yaparken ve İstanbul aleyhimize bir cihat fetvası çıkarmış iken, doğuda İslam, ellerini bize, Anadolu milletine uzatmış ve İstanbul hükümetini lanetlemiştir. Bütün şehitlerimiz, bütün gazilerimiz, ayakları, bacakları kopmuş kardeşlerimiz, bu adamları lanetliyorlar." (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.280)
Hacı İlyas Sami Efendi (Muş): "İslamın hayatına, bütün İslam muhitinin mukaddesatına kayıtsız kalan Vahidettin'e biat ettiği için sağ elime nefretle bakıyorum. Müthiş bir esirlik çemberi altında olduğu için bu Padişahın böyle haince hareket ettiğini sanacak arkadaşlar bulunur. Bu hareket, esirliğin gereği değil, kişiliğinin sonucudur. Bir an önce, zavallı mabetlerimizi, mescitlerimizi, milletimizi şu alçağın (aslı: leîmin) adıyla kirletmek için buna bir son verelim." (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.281, 282)
Müfit Efendi (Kurutluoğlu, Kırşehir): "İstanbul'dakiler bizi onlara karşı isyan etmiş olarak ilan ettiler. İsyan etmedik, hakkımızı istiyorduk. Gasp edilen hakkımızı geri almak ve yaşamaya layık bir millet olduğumuzu dünyaya ispat etmek için toplandık. İslam kardeşlerimizi, bize karşı silah kullansınlar diye kandırdılar, İstanbul'da oturan bir küçük zümredir. Kendilerine verilecek cevap, vatana ihanet suçu işlediklerini bildirmektir!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.284,285)
Ali Fuat Paşa (Cebesoy, Ankara): "Hâlâ İstanbul entrikası son bulmuyor. Bence düşmanların da sonuncusu (Vahidettin) bugün halledilmelidir!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.286)
Nusret Efendi (Erzurum): "Bab-ı Âli ve Saray ölmüştür. (Bravo, yaşa sesleri) Önce bu kişiyi tahtından indirelim!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.289)
TBMM o gün, bu görüşmelerin ışığında, "Padişah ve İstanbul hükümeti hakkında koğuşturma yapılmasına" da karar verecektir. (306 sayılı karar; s.294)
Diyarbakır milletvekili Hacı Şükrü Efendi, "İstanbul hükümetinin ve Vahidettin'in, besmele ile taşlanmasını" önerir; aralarında H.Avni ve Ziya Hurşit'in de bulunduğu 14 kişi de, "İstanbul hükümetinin, milli varlığın ruh ve manasına aykırı olan yazısına cevpa bile verilmemesini" ister. (s. 291, 292)
Rıza Nur: (Saltanatın kaldırılması hakkında yazdığı önerinin gerekçesinden...) "(...) Türk milleti, Saray ve Bab-ı Âli'nin hainliğini gördüğü zaman, bir anayasa çıkararak, onun birinci maddesiyle egemenliği Padişah'tan alıp doğrudan millete... vermiştir. Hal böyleyken, İstanbul'da düşmanlar ile işbirliği yapmış olanların, hâlâ saltanat ve Osmanlı ailesinin haklarından söz etmelerini görmekle, şaşkınlığa uğramış bulunuyoruz..." (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.313)
Saltanatın kaldırılması hakkındaki iki maddelik karar, 1/2 Kasım 1922 gecesi kesinleşir. (Karar sayısı 308). Karara sadece bir milletvekili muhalif kalmıştır. (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.315) (dipnot : Karşı oyun sahibi Ziya Hurşit'tir. Tutanağın 312. ve 315. sayfaları incelenirse, Ziya Hurşit'in de karara karşı olmadığı, kendisine söz verilmediği için muhalif kaldığı anlaşılır. Karşı olsa, önerinin karma komisyona havalesi için çabalamaz, bu konudaki önergeyi de imzalamazdı...)
Görülüyor ki, Vahidettin'in hainliği, resmi tarihçilerin ya da 'devrim kalemşörleri'nin bir iddiası, yakıştırması, iftirası filan değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıdır.
Kaynak: Turgut Özakman; Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele - Yalanlar, Yanlışlar, Yutturmacalar ; s.52-53-54-55; Şubat 1998, 2.Basım, Bilgi Yayınevi.
9 Mart 1924te, Vahidettin, San Remoda, basına şu demeci verir [özet]:
"Altı milyon Türkün, haksız yere Hilafet makamına tecavüzünü protesto ediyorum... ben yegâne Halifeyim. İstanbuldaki ise Halife değildir." (10 Mart 1924 günlü Le Journal gazetesinden aktaranlar, Grammont-Mammeri, Tarih ve Toplum, s.58 ve 61, 53. dipnot/16.sayı)
Vahidettinin, TBMMce Hilafete son verilmesi üzerine, 13 Mart 1924te, Fransa Cumhurbaşkanı Milleranda yazdığı ibret verici mektup [özet]:
"... İsyancı tebamda teşekkül eden Ankara Meclisinin aldığı kararların hükümsüz ve etkisiz kalmaya mahkûm olduğu apaçık ortadadır... Bu karar, yalnızca altı milyon Müslümandan oluşan Türk halkının yetkilerini aşmaktadır . Türk halkı, çoğunluğunun kökeni ve inançları belirsiz, etkili bir azınlığın yönetimi ve güdümü altında bulunmaktadır... Böylesi kararlar, Müslümanlar arasında büyük huzursuzluk ve infial yaratabilecek nitelikte olduğundan... vahim tepkilere yol açabilir. Sadık tebaları arasında sayısız Müslümanların bulunduğu Fransa Cumhuriyetinin en yüksek sorumlu şahsiyeti olan Ekselanslarına, bu açıklamayı yapmayı faydadan uzak bulmadım."
[ Vahidettin, bu mektubun bir eşini de, İngiltere Kralına göndermiştir. Fransayı ve İngilitereyi, Türkiye aleyhinde harekete geçmeye teşvik ettiği bu şaşırtıcı mektubun sonunda, daha da şaşırtıcı bir şey yapmakta, yurt dışında bulunan hanedan üyelerine maddi yardım yapılmasını da dilemektedir. (tarih ve Toplum, 16.sayı, s.58-59, ayrıca 55,56,57,58,59 sayılı dipnotlar; ilgili belge: Fransız Dışişleri Arşivi, 57. cilt, 79-80. yaprak) ]
|
|